Mithat Fabian SÖZMEN
Aram Tigran, 1960’larda Erivan Radyosu’ndan yankılanan Kürtçe türküleriyle uzun süredir kırgın olan iki halk arasında dostluk köprüleri kuruyordu. Tigran bir Ermeni’ydi hem de 1915’te yurdu Sason’u Osmanlı güdümündeki aşiretlerin baskısıyla terk etmek zorunda kalan bir ailenin çocuğuydu ama işte coğrafyanın gerçeği… Ailenin ulaştığı Kamışlı’da onlara sahip çıkan da yine bir Kürt aileydi. Aram Tigran, bunun da etkisiyle Kürtlerle hep iç içe oldu, şarkılarını Kürtçe söyledi, Kürt müziği denince akla gelen isim haline geldi. Newroz kutlamaları için Diyarbakır’da bulunduğu sırada hastalandıktan sonra aramızdan ayrılan büyük sanatçının buraya gömülme isteği kabul edilmedi. Aram Tigran’ın Sason’dan hayatını kaybettiği Atina’ya uzanan hikâyesi Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye’nin gölgesindeki Ermeni-Kürt ilişkilerine dair çok şey söylüyor. Ama “çok şey söyleyebilmek” için önce tarihi bilmek gerekiyor.
Kültürhane Tarih Sohbetleri’nde eğitimci, yazar Celal Temel, 1878 Berlin Antlaşması ışığında 19. yüzyılda Kürt-Ermeni ilişkilerini ele alırken konuşmasına buna dikkat çekerek başladı. Hüdai Morsümbül’ün moderatörlüğünde gerçekleşen etkinlikte Temel, öğretilen resmi tarihin gerçekleri yansıtmadığını, bu yüzden bizlere bir faydasının dokunmadığını söylerken geç Osmanlı dönemine dair bilgilerimizin kısıtlı olduğuna dikkat çekti.
1878 Berlin Antlaşması’nın Osmanlı İmparatorluğu için önemli bir anlaşma olmakla birlikte Kürt-Ermeni ilişkilerinde de bir dönüm noktası olduğunu ifade eden Temel, tarihin bu kritik anına gelmeden önce onu hazırlayan süreci anlattı.
Kürtlerin “Osmanlı” oluşu
1514’te İdrisi Bitlisi önderliğindeki Kürt beylerinin Yavuz Sultan Selim’le anlaşması sonrası Kürtlerin Osmanlı tebaasına girdiğini söyleyen Temel, “Bir başka deyişle Kürdistan fethedilmedi. Anlaşarak, uzlaşarak o zamanki 25 Kürt beyliğinin 23’ünün katılımıyla, Kürtler Osmanlı oldu” dedi.
1514’ten 1814’e kadar olan sürecin “Mirlikler dönemi” olarak bilindiğini, bu dönemde Kürt beylik ve mirliklerinin güçlü ve içine kapanık kimileri tarafından “Proto-devlet” olarak adlandırılan yapılar olduğunu ifade eden Temel, Ermenilerin ise bu mirliklerin emri altında olduğunu öyle ki Ermeni toplulukların Osmanlı’ya değil bu mirliklere vergi ödediğini vurguladı.
Statüko çatırdıyor: Ermeniler rahatsız, Kürtler isyanda
Bu düzenin 1789 Fransız İhtilali’nin de etkisiyle Osmanlı’da başlayan, aslında “merkezileşme” hedefi güden reform hareketleriyle değişmeye başladığını belirten Temel, 1839’daki Tanzimat Fermanı’na gelinen süreçte bir nevi hükümet gibi olan mirliklerin dağıtıldığını bunların yerini şeyhlik/ağalık kurumlarının aldığını söyledi. Şeyhlik/ağalık sistemleri altında Ermenilere yönelik baskıların arttığını ifade eden Temel, bu dönemde Ermenilerin hem Osmanlı’ya hem de batılılara bu rahatsızlıklarını mektuplarla duyurduğunu belirtti.
Aynı zamanda Türk milliyetçiliğinin başlangıcını imleyen Tanzimat Fermanı ile 1856 Islahat Fermanı arasındaki süreçte Mir Muhammed ve Bedirhan gibi Kürt isyanlarının yaşandığını aktaran Temel, özellikle 5 yıl süren Bedirhan İsyanı sırasında Müslüman olmayanlara büyük zulümler yapıldığını ifade etti. 1847’de bastırılan isyan sonrası 1848’de Kürdistan eyaletinin oluşturulduğunu, 20 yıl süren bu eyalet sürecinde Ermeni-Kürt ilişkilerinin farklı bir boyuta ulaştığını, Ermenilerin ulusal taleplerde bulunmaya başlamakla birlikte isyanın bastırılması nedeniyle Osmanlı İmparatorluğu ile daha yakın ilişkiler geliştirdiğini kaydetti. Bu dönemde Ermenilerin aydın bir toplum olduğunu, Kürtlerin ise büyük oranda Orta Çağ cehaleti içerisinde kaldığını ancak Kürtlerin Ermenilere göre daha güçlü ve baskın bir pozisyonda olduğunu ifade eden Temel bu durumun Ermenilerde rahatsızlık yarattığını belirtti.
2. Abdülhamit, ’93 Harbi, Ubeydullah ve Hamidiye Alayları
Temel, 1876’da 2. Abdülhamit’in başa gelmesi sonrası 1877’de Rusya’yla Osmanlı arasında ’93 Harbi’nin patlak verdiğini, 13 ay süren savaş neticesinde Rusların bir taraftan Balkanlar bir taraftan Kafkaslardan Osmanlı topraklarına girerek Mart 1878’de İstanbul’a kadar dayandığını hatırlattı. Bunun üzerine İngilizlerin devreye girdiğini ve Osmanlı’ya çok ağır şartlar dayatan Ayastefanos Anlaşması’nın imzalanmasıyla savaşın durduğunu aktaran Temel, Ruslar dışında kimseyi memnun etmeyen bu anlaşmanın yerine 5 ay sonra Berlin Antlaşması’nın hazırlandığını dile getirdi. Osmanlı’nın bu anlaşmayla Erzurum, Doğubayazıt gibi bazı bölgeleri geri aldığını ancak Kars, Ardahan, Batum, Sarıkamış’ın 40 yıl daha Rus kontrolünde kaldığını, bunun da ötesinde anlaşmayla İngilizlere önemli ayrıcalıklar sağlandığını ifade etti.
Temel, Berlin Anlaşması’nın “Bab-ı Ali (Osmanlı) Ermenilerin oturdukları vilayetlerin mahalli şartları dolayısıyla muhtaç oldukları ıslahat ve düzenlemeleri gecikmeden yapmayı, Kürtler ve Çerkeslere karşı emniyet ve huzurlarını korumayı taahhüt eder. Ve bu konuda alacağı tedbirler sırası geldikçe devletlere tebliğ edileceğinden adı geçen devletler bu tedbirlerin tatbikatına nezaret edeceklerdir” şeklinde oluşturulan ve vilayet-i sitte denilen Erzurum, Bitlis, Van, Sivas, Mamurat-ul Aziz (Harput) ve Diyarbekir’i kapsayan 61. maddesinin buralarda çoğunluğu oluşturan Müslüman Kürt nüfusu rahatsız ettiğini belirtti.
Batılı devletlerin desteğini alan Ermenilerin bu anlaşma sonrası aydın bir toplum olmanın da verdiği avantajla siyasi partiler kuracak kadar ileri bir seviyeye ulaştığını, buna karşılık Kürtlerin şeyhlik/ağalık/aşiretten başka kurumsal yapısının olmadığını belirten Temel, anlaşmayı imzalamak zorunda kalan 2. Abdülhamid’in Ermeni karşıtı olduğunu, bu yüzden bölgedeki Kürtleri el altından isyana teşvik ettiğini anlattı.
1880’de başlayan Ubeydullah İsyanı’nın bu konjonktürde çıktığını ifade eden Temel, yine dini kimlikli olan ama Bedirhan İsyanı’na göre daha ulusal temelde gerçekleşen isyanın Diyarbakır’a kadar ulaşması sonrası Osmanlı tarafından bastırıldığını belirtti. 2. Abdülhamid’in Ermenilere karşı bölgedeki Kürtler ve Araplardan müttefik yaratma politikasını sürdürdüğünü, 1891’de Hamidiye Alayları’nın bu amaçla oluşturulduğunu söyleyen Temel, bu askeri yapının bölgede Ermeniler başta olmak üzere Müslüman olmayan unsurlara büyük zulümler uygulamakla birlikte Kürtleri de Alevi/Sünni olarak böldüğünü aktardı.
Temel’in deyimiyle “Bundan sonrası felaket” ve “Aynı havayı soluyan, aynı suyu paylaşan” iki halk olma halinden 1915 Ermeni Soykırımı’nın bölgedeki kıyımlarına kadar giden süreç böylece başlıyor. Tabii Aram Tigran’ın ailesini Sason’dan Kamışlı’ya göç ettiren süreç de…
Celal Temel’le geç Osmanlı dönemine ilişkin tarih sohbetleri Kültürhane’de devam edecek.