Mithat Fabian Sözmen
Son 30 yılda “hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı”nı “muştu”layan tüm büyük gelişmeler üzerimize daha fazla eşitsizlik, savaş ve çevresel yıkım olarak döndü. Beraberinde yeni olağanüstü haller getiren tedbirlerin tamamının niyeti aynı olunca sonuç da değişmedi. Metin Altıok, Selim Çakmaklı ve Tolga Tören’in “Pandemi öncesi ve sonrası”nı tartıştığı Ekonomi-Politik Sohbetler’de “yeni normal” olarak adlandırılan koşulların neyi ifade ettiği, bu süreç sonrası bizi nelerin beklediği ve bizi bekleyenlerin nasıl değiştirilebileceği konuşuldu.
Yoksul ülkelerin ve emekçilerin daha fazla etkilendiği pandemide “Bazı hayatların diğerlerinden daha önemli olduğunu”nun yaşayarak görüldüğünü ifade eden Tören, sürekli kriz halinin olağanlaştığını vurguladı. Sürecin despot bir çalışma rejimini yerleşik hale getirme işlevi gördüğüne dikkat çeken Tören, bir yandan işsizliğin, diğer yandan göçmen iş gücünün üzerindeki baskı ve sömürünün arttığını söyledi.
“Yeni normal”de anormal olmak lazım
Sistemin bireyleri adapte etmeye çalıştığı “yeni normal” koşullarda “anormal olmamız lazım” diyen Selim Çakmaklı, Bong Joon-ho’nun Snowpiercer filmine atıf yaptı: “Bir oyunbozanın çıkması gerekiyor.”
Altıok, Çakmaklı ve Tören bu “oyunbozan”ın kim olacağı, nasıl ortaya çıkacağı ve örgütleneceği konusuna da “Başka bir dünyaya kapı aralayacak toplumsal alternatif ne olacak?” sorusu etrafında yanıt aradı.
Kapitalizmin kendini nasıl örgütlediğine bakarak emekçilerin de yeni örgütlenme tarzını tartışması gerektiğini belirten Altıok, “Kapitalizm hücresel olarak örgütleniyorsa emekçiler de hücresel olarak örgütlenmeli” dedi. Sistemin toplumsal patlamaların önü- ne geçecek tedbirlere yoğunlaştığını, bunun da “Neoliberalizmin sonu mu geldi, yeni-Keynesçilik mi geliyor?” gibi tartışmalara yol açtığını ifade eden Altıok, bu eğilimlerle beraber gözlenen çatış- malar, otoriterleşme ve kurtarma paketlerinin bu tartışmaların bir yanılsamanın sonucu olduğunu gösterdiğini belirtti.
“İnsanlık bir bütün olarak doğayla kurduğu ilişkiyi yeniden tanımlamak zorunda. Tanımlamadığımız sürece teknolojinin verdiği olanaklarla doğa üzerinde tahakküm kurma yanılsamasını sürdürüyoruz” diyen Çakmaklı’nın bıraktığı yerden devam eden Altıok, “O zaman bu ilişkilerde radikal dönüşümlere gerek var. İnsanın insanla, doğayla olan çelişkisini ortadan kaldıracak bir yapısal dönüşüme ihtiyaç var. Bu dönüşüm de kapitalist yeniden üretim mekanizmasına karşı çıkmak” tespitinde bulunurken Tören ise “Sermaye hakimiyetini sınırlamadan, mülkiyete dokunmadan pandemi benzerlerinden, savaşlardan, krizlerden kaçış yok” dedi.
Peki tüm bu devrimci adımlar nasıl atılabilir? Sistem, içerisinde “kazanım kazanım” ilerleyecek hücrelerle altının oyulmasına ne kadar izin veriyor? Tüm bu yapıyı alaşağı edecek ve konuşmacıların da uzlaştığı üzere emekçilere dayanacak güç kuvveden fiile nasıl çıkar? Altıok şöyle diyor: Doğa ve insanın yaşamını kâr birikimine tabi kılan üretim ve toplumsal yeniden üretim ilişkisini bütünüyle dönüştürebilecek bir hareket tarzı yaratmak gerekiyor. Ayrıca sınıf, ırk, toplumsal cinsiyet boyutlarını ele almayan bir toplumsal mücadelenin önümüzdeki dönemi aşabilmesi çok da mümkün değil.”