Kültürhane’de Umut Sohbetleri’nin 21 Şubat’taki konuğu tarihçi Noemi Levy-Aksu’ydu. Osmanlı’da 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında kamu düzeni ve modern polis teşkilatının kuruluşunun konuşulduğu etkinlikte “bekçilik” gibi güncel tartışmalar da ele alındı.
2003’te Fransa’dan Türkiye’ye gelen ve barış imzacısı olduğu gerekçesiyle ihraç edilene kadar Boğaziçi Üniversitesi’nde ders veren Noemi Levy-Aksu, aynı zamanda Osmanlı İstanbulu’nda Asayiş (1879-1909) kitabının da yazarı. Levy-Aksu kitabında Osmanlı’da modern polis teşkilatının kuruluş sürecini inceliyor ve sadece doğrudan resmi kurumları değil bekçilik, kabadayılık gibi yerelin denetiminde söz sahibi olan gayriresmî kurumları da araştırıyor.
Şehrin, asayiş düzeninin ve devletin dönüşümü
Noemi Levy-Aksu, Osmanlı’da Yeniçeri Ocağının lağvedilmesi (1826) sonrası başlayan asayişi sağlayacak mekanizma arayışının 2. Abdülhamit döneminde Zaptiye Nezareti’nin (1879) kurulmasıyla sona erdiğini ve bu dönüşümün 1909’da Emniyet Umumiye Müdüriyeti’nin kurulmasıyla tamamlandığını belirtiyor. Levy-Aksu, bu değişikliklerin hem asayiş düzeni hem de merkezi açıdan güçlenmeyi hedefleyen devletin dönüşümü bakımından çok önemli olduğunu vurguluyor.
Modern polis teşkilatının oluşturulması sürecinde isyancılarla baş etme konusunda daha tecrübeli olan Fransız modelinin tercih edilmesinin bir tesadüf olmadığını ifade eden Levy-Aksu, bu tartışmaların tüm dünyada olduğu gibi Osmanlı’da da sanayileşme ve kentleşme ile paralel devam ettiğini söylüyor. Modern devletin polis teşkilatını, kendisine tehdit olarak gördüğü unsurlara karşı çok daha kapsamlı bir güç olarak kurguladığını hatırlatan Levy-Aksu, Osmanlı’da da birçok krizin eşlik ettiği 2. Abdülhamit ve sonrasındaki İttihat Terakki dönemlerinde böylesi bir yapının amaçlandığını ifade ediyor.
Hatta Fransa modelini Osmanlı’ya uyarlaması için İstanbul’a davet edilen Mösyö Bonnin’den sonraki 2. Fransız Müfettiş Lefoulon’un ülkesinde anarşistler başta olmak üzere siyasi muhaliflere karşı çalışma konusunda uzman olduğunu söyleyen Levy-Aksu, polislikte ve istihbaratta bu dönemde atılan tohumların “devamlılığın esas olduğu” devlet geleneğinde bugün de varlığını koruduğunu, zaman zaman gündeme gelen reformların ise göz boyamaktan öteye geçmediğini belirtiyor.
Polisin kente entegrasyonu ve “Bekçi baba”
Noemi Levy-Aksu, çalışmasında asayiş kurumlarının sivil hayata entegrasyonu ve devlet dışı aktörlerin asayiş tesisine katılımını da araştırıyor. Bunlar arasında son dönemde iktidar sözcülerinin “Bekçi baba” vurgularıyla gündeme taşıdığı, sayıları ve yetkileri artırılan bekçiler de var.
Stratejik konumu ve Müslüman nüfusla gayrimüslimleri bir arada barındırması nedeniyle incelediği dönemin Tophane Mahallesi’nin bir nevi laboratuvar olduğunu söyleyen Levy-Aksu, 1914’e kadar polisten ayrı ancak ona yardımcı bir rol üstlenen bekçilerin maaşlarının da mahalleli tarafından ödendiğini sözlerine ekliyor. Kayıtlara göre 1907’de İstanbul’da 1300 bekçi var ve bekçilerin sosyal profili onların yerel figürler olduğunu gösteriyor. Levy-Aksu, bekçilerin temel rolünün mahallede devletin ve hâkim kültürün hassasiyetlerinin korunmasında polise destek olmak olduğunu söylüyor.
Levy-Aksu’ya göre AKP’nin bugünkü “bekçi baba” çıkışının arkasında Osmanlı nostaljisini sürdürürken aynı zamanda devletin yereldeki denetim unsurlarına kolay istihdam edilen, yüksek bir eğitimden geçmesi gerekmeyen, maliyeti az olan bir katmanı daha eklemek.