Mithat Fabian Sözmen
Semihi Vural, Mersin’e ilk kez 1969’da gelir. Kendi ifadesiyle “kiremit çatılı kesme taş evler, sonsuz yeşillik ve Akdeniz”i görünce “işte” der “yaşamak istediğim yer burası”. Dediğini yapar da, 1976’dan beri Mersin’de… Mersin’e dair sayısız kitap yazdı, Mersin’i çok sevdi ve “benim” diyen Mersinliden daha çok Mersinli oldu. Ancak geldiği günden beri bu şehrin, birçok hayranını hayal kırıklığına uğratan dönüşümüne de tanıklık etti. Huğdan Gökdelene Mersin kitabında bu dönüşümün kentin eski yapılarına etkisini şöyle anlatıyor:
“Her karış toprağından fışkıran yeşil içindeki portakal, limon bahçeleri, pamuk tarlaları yanında kurulan eski Mersin yapıları, artık geçmişin hüzünlü şarkılarında kalmıştır. Çimento blokların gölgesinde kalmış, kaderlerine terk edilmiş kimileri. Oysa hâlâ direnip insan sıcaklığını gözeneklerinde duyumsayanları dimdik ayakta…”
Dedik ya hayal kırıklığına uğrayan başkaları da var. Kültürhane Yumuktepe Sohbetleri’nde “Tarihi Mersin Evleri” başlığıyla gerçekleştirilen sohbetin katılımcılarından Müberra Çakmaklı onlardan biri. 1983’te eşiyle Mersin’e geldiklerinde şehre aşık olduklarını söylüyor. Sonra eşinin işleri dolayısıyla ayrılmak zorunda kalıyorlar ancak 10 yıl sonra geri döndüklerinde “eskiye ait hiçbir şey kalmamıştı” diyor ve devam ediyor: “Şu anda Mersin’e inmek istemiyorum, Pozcu’yu görmek istemiyorum. Mersin çok üzüyor beni. Birazcık da Mersinlilerde hata buluyorum, şehirlerine sahip çıkamadılar.”
Doğru, bir yanda yitip gitmiş ve geri dönmesi mümkün olmayan güzellikler var ama bir yanda da kurtarılmayı bekleyen, çağdaşlarının akıbetine uğramak istemeyen onlarca yapı direniyor. Ağıt mı yakacağız, ders mi çıkaracağız? Dövünecek miyiz , sahip mi çıkacağız?
Bülent Akbaş’ın Mersin’in tarihi evlerini/yapılarını farklı dönemlerde çektiği fotoğraflarla bizlere ulaştıran sohbet, ister istemez bu birbirlerinden çok da uzak olmayan ruh halleri arasında gidip gelmemize neden oldu.
Osmanlı İmparatorluğu’nun en eski sanayi kuruluşlarından İngiliz Yağ Fabrikası, bugün İl Halk Kütüphanesi olarak kullanılan Çocuk Esirgeme Kurumu binası, Latin Katolik Kilisesi, Karamancılar Konağı, Nusratiye Camii’ne çevrilen Maruni Kilisesi, Taşhan, Gülnar Oteli, Eski Vilayet Konağı, İçel Sanat Kulübü’nün kullandığı tipik Mersin evleri…
Akbaş’ın fotoğrafları, Semihi Vural, İrfan Tümer, Vahap Kokulu’nun yorumlarıyla anlatılan tarih ve söz konusu bazı yapıların akıbeti gerçekten “ah vah” ettirecek cinsten.
Semihi Vural’ın dediği gibi “Kadim bir kentin içinde yaşıyoruz ama bunun farkında değiliz.” Herhalde bu yüzden en tarihi yapılarımız çürümeye yüz tutmuşken bu tarihi sergilediğimiz mekânlarımız, müzelerimiz de zaman içerisinde ilgisizliğe ve bakımsızlığa mahkûm oluyor. Olumlu örnekler ise adeta cezalandırılıyor, örneğin İçel Sanat Kulübü’nün kullanmaya başlayıp ihya ettiği eski Mersin evleri, kulübün elinden alınıyor! O halde son sözlere gelirken önce Vural’a kulak verelim: “Mersin’de yaklaşık 100 civarında kalan bu evlerin, sahibi konusu ne olursa olsun yeni işlevler vererek çağdaş donanımlarla topluma kazandırılmasını diliyorum.”
Son olarak da etkinliğin ev sahibi Ulaş Bayraktar’ı dinleyelim: “İçel Sanat Kulübü gibi girişimler olabilirse o zaman bu tarihi binalar da kentlilik kültürüne hizmet eden işlevler kazanmış olur. Dolayısıyla sadece bir mimari yapıdan bahsetmiyoruz aynı zamanda kültürel, demokratik bir örgütlenme gerektiren değerlerden bahsediyoruz. ‘Şu devlet birimi aldı, bu şirket aldı’yı seyrederken bizim de bir araya gelerek bunlara işlev kazandıracak girişimleri hayata geçirmek gibi bir sorumluluğumuz var.”
ESKİ MERSİN EVLERİNİN ÖZELLİKLERİ
*Kentin kuruluşundaki çok kimlikli yapıya uygun olarak farklı tipte evler inşa edilmiş. Bunun sonucu olarak bir Mersin evi tipolojisinden söz edilemez ancak evler farklı olsa da mahallelerin ortaklığı var. Frenk Mahallesi, Bahçe Mahallesi, Kültür Mahallesi gibi mahallelerin evleri kendi içerisinde benzerlik gösteriyor. (Ziya Aykın&Semihi Vural)
*Mersin evleri deyince üç tip evden bahsedilebilir. A) Anadolu tipolojisine uygun “Orta Anadolu Mimarlığı” evleri. B) Adalar (Ege) Mimarisi. C) Levanten tipi evler. (Semihi Vural)
*Evlerin özellikleri sınıfsal aidiyetler ve işlevlerine göre değişiklikler gösteriyor. Örneğin Uray Caddesindeki tüccarların evleri, limana da yakın olduğu için genellikle alt katları depo olarak kurgulanıyor. Aynı hat üzerinde, aynı sınıfın evleri diyebileceğimiz bugünkü Çamlıbel’e, Kültür Mahallesi’ne geldiğimizde ise depolu evlerin yerini bahçeli, avlulu evler alıyor. Kentin iç kesimlerindeki, örneğin Bahçe Mahallesi’ndeki evler de çoğunlukla bahçeli ve avlulu. (Vahap Kokulu&İrfan Tümer)
FOTOĞRAFLAR: BÜLENT AKBAŞ