Onur Aytaç
Mersin’in belki de en önemli özelliklerinden biri Türkiye’nin en uzun sahil şeridine sahip olması. Gerçekten de kentin denizle kurduğu ilişki(sizlik) hali sorunlu olsa da memleketin Akdeniz’e uzandığı “kısrak başı”nda yer alması şehrin sakinleri açısından kurtarıcı olabiliyor. Ne var ki içinde bulunduğumuz salgın süreci ve arkasından gelen “sahil yasakları” bu durumu değiştirdi. Her yasağın yaratıcılığıyla beraber gelmesi gibi sahillerin iptali parkları hediye etti Mersinlilere. Ancak tam “Mersinliler Mersin’e sahip çıkıyordu” ki parklara o kadar da sahip çıkmayın dercesine kendilerini göstermeye başladı kolluk kuvvetleri. En çok da bekçiler. Benim bekçilerle kişisel kesişimim işte böyle, evimin yanındaki, öldürülen gazeteci Uğur Mumcu’nun adıyla anılan bir parkta otururken aldığım “Bu parkta oturamazsınız, bize emir böyle geldi” ikazıyla ve “tertemiz” parklarda boy gösteren özgüvenli bekçilerle oldu.
Yeni Türkiye’nin kesişimi ise yoğun bir zapturapt sevdası ve güvenlik yaklaşımının etkisi ile 2017 yılında “Gece Kartalları” adıyla oldu. Tarihi ise 1924’e dayanıyor ve o yıldan itibaren belirli aralıklarla ülke gündemini meşgul ediyor. Bugün yine bu meşguliyetlerden biri, kavuştuğu yasal çerçeve ile hayatlarımızda. 2020 model “Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu”… Biz de bu ayki Hukuk Sohbetleri’nde geniş yetkilendirmeler ve hayatımızı etkileyecek yeniliklerle dolu bu düzenlemeyi öğrenmek için bir bilene danıştık ve idare hukukçusu Dr. Öğr. Üyesi Çiğdem Sever ile konuştuk.
Devletler Küçülürken Büyüyen Kolluk Uygulamaları
Çiğdem Sever’in dikkat çektiği ilk husus, neoliberal politikalarla birlikte kamunun alanı küçülürken özel sektörün hareket sahasının genişlemesi oldu. Devletin gerçekleştirmesi gereken kamu hizmetlerinin kâr odaklı ilerleyen piyasaya terk edildiğini belirterek, idarenin bu çağdaki yeni trende karşın ilginç bir biçimde kolluk faaliyetlerini arttırdığını, güvenlik alanını genişlettiğini söyledi. Bir diğer mühim konu ise geniş yetkiler ve muğlak kavramlar. Düzenleme ile bekçiler başta zor ve silah kullanma olmak üzere birçok yetkiyle donatılıyor. Ancak Sever’in dikkat çektiği önemli konu, bekçilerin bu yetkileri bilinçli bir biçimde kullanabilme altyapısını oluşturacak eğitimi almamış olmaları. Yetkilerin çerçevesini çizen kanunlar ise oldukça muğlak: “Makul sebep”, “yeterli şüphe”, “kamu düzenini bozacak mahiyet”, “halkın sükun ve istirahatini bozan”… Sever bu noktada, durumun sahada görev yapan bekçiler düşünüldüğünde ne kadar tehlikeli boyutlara ulaşabileceğini, hayatlarımızı ne denli etkileyebileceğini uzun uzun anlattı.
Bekçiler ve yeni düzenleme konusunda değerli hocamız Çiğdem Sever sayesinde artık oldukça bilgi sahibiyiz. Sizleri de bu verimli sohbeti dinlemeye davet ediyorum. Böylelikle “boşluğu” bekleyen bekçileri, güvenliksiz güvenliğimizi, etrafımızı saran üniforma kalabalığını ve altındaki yaklaşımı daha net görebiliriz. Bekçilere isimleriyle müsemma olan bekleme işinde kolaylıklar dileyerek uzatmıyorum mevzuyu. Sadece buraya bir soru bırakmak istiyorum: ‘Ne gerek vardı?’ Bu sorunun peşinden gitmek sanırım pek çok noktayı aydınlatacak. En iyisi bu yazıyı Çiğdem Hoca’nın Hukuk Sohbetleri’ni kapattığı şekilde bitirelim: Daha fazla insan hakları!