Metropol ve Güneykent: 30 yıllık bir muhasebe

Mekanda Adalet Derneği

Kültürhane, Mekânda Adalet Derneği ile yürüttüğü ortak çalışma sonucu hazırlanan Metropol ve Güneykent videolarının gösterimine ev sahipliği yaptı. Video gösterimlerinin ardından Mekânda Adalet Derneği Başkanı Yaşar Adanalı, Şehir Plancısı Remzi Sönmez ve Mimar Esra Şahin Burat’ın katılımıyla söyleşi gerçekleştirildi.

Yaşar Adanalı gösterimler sonrası çizdiği genel çerçevede Türkiye’nin kentsel gündeminde TOKİ’lerin, toplu konutların ve mega projelerin önemli yer tuttuğuna dikkat çekti ve Mersin’in 30 yıl önce Güneykent ve Metropol projeleriyle bu gündemi yakından deneyimlediğini hatırlattı. Bu nedenle bu çalışmaların Mersin’in ötesinde anlamları olduğunu ifade eden Adanalı, videoların büyük ilgi çektiğini de vurgulayarak kendilerine gelen yorumları “Yaşadığı kentin gündeminin parçası olmak isteyen kentlilerin aktif tartışmalar içerisinde yer alma mesajı” olarak tanımladı.

Güneykent projesi nasıl gündeme geldi?

Aynı zamanda Güneykent projesinde de görev alan şehir plancısı Remzi Sönmez, projenin gündeme geldiği ve hayata geçtiği dönemin ülkede kentleşme ve göçün hızlandığı bir dönem olduğunu belirterek kentsel gelişmenin yüzde 60-70 oranında plansız gelişmeyle ve gecekondulaşmayla olduğunu vurguladı.

1983 seçimleriyle görev başına gelen Mersin’de Okan Merzeci başkanlığındaki ANAP belediyeciliğinin gecekondulaşmaya karşı alternatif konutlar üretme anlayışı olduğunu söyleyen Sönmez, aynı dönemde Güneykent benzeri projelerin Ankara’da Batıkent, Kastamonu’da Kuzeykent gibi örneklerle başka şehirlerde de hayata geçirildiğini ifade etti. 

Hedef: En alt gelir grubuna konut

Güneykent’in ilk olarak 840 hektarlık alanda 35 bin konutluk çok daha kapsamlı bir proje olarak planlandığını söyleyen Sönmez, hedefin “En alt gelir grubuna konut verilmesi” olduğunu belirtti. Sönmez aynı dönemde ülkenin diğer bölgelerinde başlayan projelerin genellikle kooperatifçilikle yürütüldüğünü, Güneykent’te ise imar inşaat şirketleri eliyle konutların yapılıp hak sahiplerine verilmesi modelinin izlendiğini söyledi.

Belediyenin projeyi benimseyerek harekete geçtiğini ve ilk uygulamanın da Akbelen Mahallesi olduğunu söyleyen Sönmez, “Okuluyla, çocuk bahçesiyle, dört katlı apartmanlarıyla Akbelen projenin laboratuvarı gibiydi” dedi.

Güneykent projesi başarılı oldu mu?

Güneykent projesinin esas olarak çeşitlenmiş bir mekân yapısını öngördüğünü ancak belediyenin projeyi harekete geçirirken Merzeci’nin de inisiyatifiyle bu planları uygulamayarak yığma sistemle apartmanlar inşa ettiğini söyleyen Sönmez böylece projenin maliyetinin ve evlerin fiyatının çok ucuza getirildiğini aktardı.

Paneli izleyen bir Güneykent sakini, inşaat sırasında ve sonrasında çok sayıda balkonun çöktüğünü, eğitim, sağlık ve diğer kamu hizmetlerinin Güneykent’in inşasından çok sonra geldiğini, “Satın alma gücü değiştikçe Güneykent’te gönüllü kalma oranının düştüğünü”, Güneykent’in siyasiler tarafından “Konut verdik mi verdik” mantığıyla yapıldığını ifade etti. Güneykent sakini, tüm bunları düşününce “Güneykent projesi başarılı oldu mu” sorusunun yanıtının olumsuz olduğunu ifade etti. 

Remzi Sönmez ise aynı soruya “Çok başarılı olamadı” şeklinde verdiği yanıtta şunları öne çıkardı:

  1. Proje tamamlanamadı. Bunun farklı nedenleri var, özel nedenlerinden biri şu: 1994’te Mersin büyükşehir olduktan sonra, büyükşehir belediyesi çok borçlu olduğu için arsayı yeni kurulan Toroslar Belediyesi’ne verdi. Toroslar Belediyesi de bu projeyi sürdürmedi. 
  2. Bu dönemin sonrasında yapılanlar Güneykent’in esas kamulaştırılması nedenine dayalı işler değildi. Diğer örneklerde olduğu gibi kooperatifçilik sistemi esas alınmadı.
  3. Kent batıya doğru gelişti. Yatırımcılar ve kullanıcılar bu nedenle burayı tercih etmedi.

Tek tip konutta komşuluğu mümkün kılan koşullar

Güneykent’e dair video ve söyleşide öne çıkan noktalardan biri günümüz şehir yaşamında eksikliğine dikkat çekilen komşuluk ilişkilerinin mahallede halen yaşatılabiliyor oluşuydu. Remzi Sönmez, buna dair yorumunda “Apartman yaşamını komşuluk yaşamıyla barındıran bir yapı ortaya çıkmış ama bunu yapabilmek için bazı imar kurallarını ihlal etmek gerekmiş” dedi. 

“Tek tip” inşa edilen konutların zaman içerisinde dönüştürülebilmesi ve halen “dar gelirli” mahalleliler için bir yaşam alanı sunabiliyor olmasını değerlendiren Esra Şahin Burat, konutun kullanıcıya göre tasarlanmasının ancak tasarlanma sürecinde olabileceğini vurguladı. Güneykent’teki kullanıcı müdahalelerini katılımcı mimarlık açısından değerlendirmenin doğru olmayacağını belirten Burat, “Orası bir müşterek mekan ve bazı kuralları var. Kentte yaşamaktan bahsettiğimizde o kuralların her zaman geçerli olması lazım, kaldırımı kapatıp kendine özel garaj yapamaması lazım ama burada bahsedilen enformellik ‘Burada bu yapılabiliyor ve tepki de almıyor. Yani burada başka bir sözleşmeden ve müşterekten bahsediyoruz ama acaba bu da acaba gettolaşmanın başlangıcı mı?’ sorusunu doğuruyor” dedi.

Yaşar Adanalı da bu gündeme şu sözlerle katkı verdi: “Hiçbir kuralın olmamasından ziyade mekânın ürettiği belli protokoller var ve bu protokoller belki de videoda komşuluk diye, mahalle diye, birbirini tanıma diye geçiyor. Aynı mutfağa 4-5 kişinin girebilmesi anlamına geliyor. Bu protokollerin kendisi müşterek haline gelebiliyor. Müştereklerin başka türlü düşünme imkanları sunuyor mu bize diye düşündürüyor.”

Adanalı son olarak şu vurguyu yaptı: “Bize gelen yorumlardan biri ‘Hiç değilse vatandaşın ne dediği ön planda’ idi. Kente dair tartışmalarda oradaki insanların ne dediğini önemsemiyoruz, önemsemediğimizde TOKİ olabiliyor, tek tip projeler olabiliyor. Böyle olunca da insanlar kendi protokollerini oluşturmak zorunda kalabiliyor.”

Mersin’in hayaleti: Metropol

Güneykent’ten sonra Metropol dosyası açıldı ve “Mersin’in hayaleti, mezar taşı, pusulası, referans noktası, şehrin merkez olamayan merkezi” gibi ifadelerle tanımlanan proje hem mimari açıdan artıları ve eksileriyle birlikte değerlendirildi hem de “Neden başarısız olduğu” sorusunun yanıtı arandı.

Ütopyadan distopyaya

Yaşar Adanalı, projenin mimarı Cengiz Bektaş’ın da videoda bahsettiği kimi “mimari kaliteleri” hatırlattıktan sonra şu ifadeleri kullandı: “Bir mimari nesne olarak etkileyici, aslında bir ütopya ama bütün ütopyalarda olduğu gibi hızlı bir şekilde bir distopyaya, bir mezar taşına dönüşmüş ve kentlinin de görmezden gelemediği ama kesinlikle aklına da getirmek istemediği, bırakın ‘Peki ne yapalım’ı görüp devam ettiği bir distopya haline gelmiş bir mekân.”

“Mimar fantezisi”

Esra Şahin Burat ise “Bir mimar fantezisi” olarak nitelediği yapının çok ustaca detaylar içerdiğini ancak ne kadar ustalıkla yapılırsa yapılsın, insani faaliyetlerin sosyal ve doğal gereksinimlerini karşılamayan bir mimari yapının işlemediğini vurguladı. 

Burat, bu konuda tek sorumlunun mimar olmadığını da belirterek şu noktaları öne çıkardı: 

  • Paris’e nasıl Eyfel kurulduysa, gökten inmiş gibi bağlamdan kopuk ama bir yandan da hayranlık ve şaşkınlık uyandıran bir proje. 
  • Çarşı 1100 parçaya bölünmeseydi, daha geniş dükkanlar, daha yüksek tavanlar, daha ferah mekanlar üretilseydi yönetimi de daha kolay olurdu, kullanımı da daha kolay olurdu.
  • Tavanlar çizimde 2.59, biraz elinizi kaldırsanız tavana değecek gibi hissediyorsunuz. Rampalar, evet ulaşımı kolaylaştırıyor ama o rampalar yüzünden her bir dükkânın kotu farklı. Dolayısıyla dükkanlar birleştirilemiyor ve kullanılamıyor. Orta avlular o kadar dar ki kuyu etkisi yaratıyor. 
  • Mersin’de ticaret, alışveriş sokakta, sokağa cephesi olan dükkanlarda yapılır. Bu binada sokakla alışveriş alanları arasında öyle bir kopukluk var ki sokakta yürürken öyle bir avlunun varlığını bile hissetmiyorsunuz. 

“Çevresi, binayı esir aldı”

Burat’ın Paris/Eyfel benzetmesine gönderme yaparak “Hayaller Paris iken, gerçekler Mersin Metropol olmuş” diyen Adanalı, “Gökdelen ve etrafındaki çarşı donanımsa, bu donanımın yazılımı yok. O yüzden öyle kenardan bekliyor” yorumunda bulundu ve projenin başarısızlığında “konum” sorunu ele alındı.

Cengiz Bektaş’ın da yola “Kentin artan nüfusunu taşıyacak yeni bir merkez yaratma” hedefiyle çıktığını hatırlatan Adanalı’nın sorusunu yanıtlayan Remzi Sönmez önce Mersin’in merkez sorununu anlattı daha sonra Metropol projesinin “konum sorununa” değindi:

  • Mersin’de merkez bir türlü aralara nüfuz ederek kendi çeperi içinde gelişemedi. Sadece ana yollar üzerinde, caddeler boyunca gelişen bir merkez oldu. Bu, belli bir dönemden sonra bir sıçrama yaptı ve Forum AVM ile batıya atladı. Merkez tabii artık çok ihmal edilmiş bir alt merkez ve mutlaka canlandırılması gerekiyor. 
  • Öbür tarafa bakarsak, kuzeye çıkan aksta Hastane Caddesi, kapasitesi belli bir yer. Burada ticaret yayalaştırmayla geliştirilse bile, metropol alanıyla ilişki kurulsa bile onu taşıtla besleyecek caddeler yok. Dolayısıyla ikili bir yapı, iki merkez oluştuğu zaman ikisi arasında kopukluk olabilir diye düşünceler projenin en başında gelişmişti. 
  • Orada o zaman yeni bir şeyler de filizlenmiş değildi, daha çok Hastane Caddesi boyunca orta sınıfa dönük merkezileşme vardı ama bir noktada bitiyordu. Orası bir merkez olarak planlansaydı, Çukurova fabrikası ticari olarak geliştirilebilirdi, muhit yoluyla ilişkileri doğru dürüst kurgulanabilseydi metropol de orada yaşayabilirdi. Belki mimar, ben böyle bir şey yaparsam orayı değiştiririm, merkezileşme de burada olur diye düşünmüş olabilir ama tam tersi olmuş gibi görünüyor. Çevresi binayı esir almış, işlevsiz hale getirmiş gibi görünüyor.

Mimarlar Odası uyarmıştı

O dönem Mimarlar Odası olarak karşılaşılabilecek sorunları yetkililere birçok kez anlattıklarını söyleyen Mimar Aysun Kayadelen, konumundan ulaşımına bugün “Neden ön görülememiş” olarak tartışılan tüm olası problemleri önceden tespit ettiklerini ve uyarılarını yetkililere yaptıklarını söyledi.

Haber: Mithat Fabian Sözmen

Fotoğraf: Ayşe Adanalı

Related

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *