Onur Aytaç
Hukuk gündeminin son zamanlardaki önemli gelişmelerinden biri Mayıs ayında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Başkanı olan Robert Spano’nun Türkiye’ye yapmış olduğu ziyaretti. Bu tür ziyaretler bir kamu diplomasisi biçimi şeklinde gerçekleştirilir. Bu sebeple, Eylül başında Spano’nun ziyaretinin kendisi bir sorun teşkil etmiyor. Ancak temaslar çerçevesinde programa sivil toplumun dahil edilmemesi ciddi bir eleştiri olarak öne çıkıyor. Hem Spano’nun hem de Mahkeme’nin tarafsızlığına ve bağımsızlığına gölge düşüren bu ziyareti ve beraberinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ni (AİHM) Hukuk Sohbetleri’nde insan hakları hukukçusu Dr. Esra Demir Gürsel ile değerlendirdik.
Spano, başkan olmadan önce Türkiye’den gelenlerin de içinde yer aldığı başvuruları inceleyen hakimlerin olduğu 2. Daire’de görev yapıyordu. Bu sebeple İstanbul Üniversitesi’nden fahri doktora alan Spano’nun İÜ’nün çok sayıda akademisyeni Kanun Hükmünde Kararname ile tasfiye eden üniversiteler arasında bulunduğunu bilmemesi pek mümkün görünmüyor. Şu halde doktor unvanını kabul ettiği konuşmasında fahri doktorayı “akademik özgürlükler” adına aldığını ifade etmesini açıklamak iyice imkansızlaşıyor. Ayrıca sohbetimizde Gürsel’in de belirttiği üzere ziyaretin Mardin ayağında Spano’nun Mardin Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum olarak atanan vali, AK Parti Kadın Kolları Başkanı, İl Başkanı ve eski milletvekili ile temaslarda bulunması da bir başka tartışma konusu. AİHM’de görevli Türk hakim Saa det Yüksel’in Mardinli olmasından mütevellit böyle bir programın gerçekleştirildiği düşünülse de programın içeriğinde görüşülen isimlerin iktidar partisinden olması sebebiyle Saadet Yüksel’in de etik açıdan sorumluluğunun gündeme gelmesi gerekiyor.
AİHM’nin meşruiyet krizi
Şahıslardan öte bu uluslararası yargı makamının kurumsal sorumluluğundan da bahsetmeden olmaz. Bu nedenle Gürsel ile sohbetimiz AİHM ekseninde devam etti. AİHM’nin 6. maddesinde yer alan adil yargılanma hakkı kapsamında mütalaa edilen makul sürede yargılamanın AİHM başvuruları açısından da gerçekleştirilemiyor olması, Demirtaş kararı, Kavala kararı gibi bazı AİHM kararlarının Türkiye tarafından uygulanmıyor olması gibi kimi sorunlar Mahkeme söz konusu olduğunda Türkiye’deki insan hakları avukatlarının ve sivil toplumun yakındığı meselelerin başında geliyor. Buradan yola çıkarak benzer problemleri konuştuğumuz programda Gürsel’in de aktardığı üzere bu sorunlar yalnızca Türkiye’ye özgü değil. Rusya, Macaristan gibi diğer devletler bakımından da aynı sorunlar gündemde.
Bu bilgiler ışığında AİHM’nin devletler nezdinde bir meşruiyet krizi yaşadığı ve bununla baş etmeye çalıştığı söylenebilir. Ancak Mahkeme’nin tarihine baktığımızda benzer krizler yaşadığını ve dinamik yapısı sayesinde yeni durumlara kolaylıkla adapte olabildiği görülüyor. Mahkeme’nin tarihini, yapısını ve geçirmiş olduğu dönüşümleri merak edenler için Esra Demir Gürsel’in de içinde yer aldığı bir kadro tarafından yazılan kitabın önümüzdeki yaz başında yayımlanmasının planlandığı müjdesini vermiş olalım. Umuyoruz ki bu çalışmalar ve tartışmalar, AİHM’nin meşruiyetinin koruması gereken hakların sahibi olan insanlar tarafından da sorgulandığını fark etmesini sağlar.
Fotoğraf: CherryX/Wikimedia Commons (CC-BY-SA-3.0)