Melike Selin Durmaz Ekenler
İster yeşil kitaplar diyelim istersek de doğa dostu veya ekolojik… Ama ne dersek diyelim o kitapların çocuklara yönelik olanlarının lezzeti bir başka. Bahar ve yaz aylarında biriken kitapların düşündürdüklerini, çocuklarla paylaştıklarımı, balkon bahçeciliğinden yayla bostanına uzanan günleri, o günlerin kavanozlara doldurttuğu reçelleri, şifalı yağları, kışlık hazırlıkları gözden geçirmeyi isterim bu yazıda. Çünkü bazen her şey birbirine bağlıdır ve hiçbir şey tesadüf değildir.
Aslında her şey bir kahvaltı sofrasında başladı. Zamanın yavaşladığı ve sofra sürelerimizin uzayabildiği o salgın günlerinden birinde. Kızımın “süt nereden geliyor, yumurta nasıl oluyor?” sorularıyla tetiklenip zeytin-zeytinyağı ile devam eden merakı, tahin-pekmez ile susamın ve üzümün hikayelerine bağlandı. Oradan toprağa, buğdaya ve ekmeğe varan, ekinlerin, meyve ağaçlarının ve sebze fidelerinin farkına doğru evrilen sohbetlere ulaştı. Sadece 3-4 çeşit kahvaltılıktan oluşan sofrada koca bir coğrafyanın zihinsel haritası serildi önümüzde. Ne, nerede yetişiyor? Nereden geliyor? Ne kadar mesafe kat ediyor?
Yaylaya vardığımızda bu sohbetlere hem serin bir hava eşlik etti hem de sincap ve cırcır böceklerinin sesleri karıştı. Bir yandan da her hafta başka bir gündem vardı, hem bahçede hem de mutfakta. Çocuklar erik ağacının ve dutların arasında karınlarını doyurdukça tuvalete koşarken mutfaktan marmelat kokuları yükseliyor, serin ve gölge bir tarafa serilen savanın üstünde ıhlamur kurutuluyor, kokusu mest ediyordu. Başka bir hafta zamanı gelmiş kantaronun yağı süzülüyor, yaz sebzeleri kışa hazırlanıyor, temiz çamaşır kokusuna nane kurusu eşlik ediyordu.
Yayla sezonunun son ayına girdiğimizde ise yavaşlamanın, daha uzun yürüyüşlere ve gözleme zaman ayırmanın vakti gelmişti. Kimi zaman arşivimizdeki kitaplardan bir hikaye etrafımızdaki arılar ve böceklerle kendisini hatırlatıyor, kimi zamansa yaban otlarının arasında kaşınan bacaklarımızdan dikkatimizi almak için biz kendimize hatırlatıyorduk; bir tohumun hikayesini, yaban bir kızın başından geçenleri, hatta solucanların akıl almaz maceralarını…
Yaz sonunda anladım ki; tıpkı bahçeden mutfağa yaptıkları yolculukta zaman ve emek harcanarak bir “öz”e ulaşan otların, meyvelerin, sebzelerin hikayelerinde olduğu gibi Bostan Çocukları arşivinde biriken çocuk kitapları da öyle birer öz olmuş bize. Hem de ne öz. Doğa, çevre, ekoloji ve gıdaya dair döngüleri odağına alan ve dolayısıyla bu denli kapsamlı bilgileri en anlaşılır, en yakın haliyle sunabilen, anlaşılmaz soruları ise daha iyi sorularla yanıtlayan kitaplar… Yani demem o ki, önümde dizilen rengarenk kavanozlar yeni bir kütüphane oldu, arşivdeki kitaplarsa daha da tatlandı, paylaşıldıkça…