Mithat Fabian SÖZMEN
“Eski Mersin’i sahiplenmek üzere yola çıktık. Geniş bir hayalimiz yoktu. Amacımız eski bir Mersin evinin serin mekânlarında Mersinlilerle buluşup bir kahve içmekti.”
Mersin’de kültür-sanat faaliyetlerinin son 100 yıldaki seyrine bakıldığında dikkati çeken lokomotif kurumlar, mekânlar vardır. Hepsi kaçınılmaz olarak içinden geçilen siyasi dönemin özellikleriyle şekillenmiştir, birbirlerinden bağımsızlardır ama Mersin’e olan bağ(ım)lılıkları kaderlerini kesiştirir. Bu anlamda Mersin Halkevi, Akkahve ve İçel Sanat Kulübü’nü, birbirlerinden ayıran pek çok özelliğin yanı sıra kendilerinden önce başlayan tarihsel bir sürekliliğin parçaları olarak görebiliriz.
Halkevi-Akkahve mirası
Mersin Halkevi, bir devlet yapılanması olarak “tepeden inme bir emir” olmanın ötesine geçmesini kentlilerin teveccühüne, kültür-sanat merakına borçludur. Başka bir deyişle ortada siyasi bir tahayyül ve onu ete kemiğe büründüren sanatçılar, bürokratlar, siviller vardır.
1940’ların sonundan itibaren Akkahve’yi Akkahve yapan, yani onu kentin ruhunu besleyen, sanatçıların bir uğrak mekânına dönüştüren iklimde bunun payı vardır. Halkevleri’nin 1951’de kapatılmasından sonra ise makinist kabinine Akkahve geçivermiştir çünkü ortada Halkevleri’ni ikame edecek bir yapı yoktur. 1960 sonrası Akkahve’nin Güzel Sanatlar Galerisi’ne çevrilmesi de döneme uygundur ama tüm bu siyasi müdahaleler Mersin’in ne kadar hayrına olmuştur? Nitekim 1960 sonrası Mersin büyüdü, ticareti, sanayisi gelişti ama kültür-sanat ortamı da bir o kadar tekdüzeleşti.
Fazıl Tütüner, ‘İçel Sanat Kulübü’ başlıklı yazısında bu dönemi şöyle tanımlıyor: “Yetmişli yıllarda fakat, insanlar bir zamanların o görkemli, artık terk edilmiş ve on yıllardır sahnesinde hiçbir etkinliğin gerçekleşmediği eski Halkevi’nin, eski Akkahve’nin önünden geçerlerken geçmişinde sanata ev sahipliği yapmış olan bu kentten, sanatın göç etmiş olmasından hüzün duyuyorlardı.”
Tam da bu dönemde, 1976’da Mersin’e gelen Semihi Vural, kendisiyle İçel Sanat Kulübü’nün 31. kuruluş yıl dönümü vesilesiyle yaptığımız sohbette kültür-sanat alanında esas boşluğun 1980 darbesi sonrası, derneklerin kapatılmasıyla gerçekleştiğini belirtiyor. Tabii darbe ortamının pek çok yan etkisi var ve ülke genelinde durgunluk, silkinme, toparlanma süreci 7-8 yılı buluyor. İçel Sanat Kulübü’nün kuruluşunu hazırlayan etkinlikler de bu süreçte filizleniyor.
Bu noktada sözü Semihi Vural’a bırakalım: “1988 yılına gelindiğinde bir sanat platformu sayılabilecek ‘Eski Mersin Yapıları’ çatısı altında çeşitli etkinlikler gerçekleştirildi. Tiyatro çalışmaları, ser- giler, dinletiler, söyleşiler yapıldı. İçel Sanat Kulübü’nün kurulması yalnız ve tek değildir. Mersin Kültür Merkezi Derneği, Tenis Kulübü, Deniz Ticaret Odası’nın kuruluşu da aşağı yukarı aynı tarihlerde gerçekleşir.”
Mersinlinin kültür-sanat ısrarı
İçel Sanat Kulübü bu yönüyle darbeyle üzerine geçirilen elbiseye sığmayan kitlelerin itirazlarından biridir. Hakiki, kökü sağlam bir tepki. Zaten öyle olmasa bu kadar başarılı, etkili olamazdı. Semihi Vural, İSK’nin Mersinlileri bir araya getiren bir çatı oluşturduğunu, bu yönüyle Halkevleri ve Akkahve’nin üstlendiği rolü devam ettirdiğini söylüyor ve bu devamlılığı mümkün kılan sırrı da açıklıyor: “Her üç oluşumun yapıları farklı idi. Ama tabandaki Mersinlinin kültürel ve sanatsal alanda yapılan etkinliklere katılması, benimsemesi önemli görülmelidir… Mersinlilerin içindeki kültür-sanat isteği olmasaydı bu süreç işleyebilir miydi?”
“Sanatçı birliği”nin ötesinde…
İçel Sanat Kulübü’nün en özgün yanlarından biri sadece bir sanatçı birliği olmaması. Hayatın başka alanlarından, farklı mesleklerden, siyasi görüşlerden gelen kentlilerin yükü omuzladığı; herkese açık doğa ve kültür gezileri düzenleyen, felsefeden arkeolojiye geniş yelpazesiyle kentin tüm kurumlarıyla ortak etkinlikler gerçekleştiren, öncülük ediyorsa da önde değil herkesin yanında yürüyen bir hemşehri…
İSK’nin “kentle buluşan ortak sinerjisi” ortaya kentlilik kültüründen yayıncılığa önemli bir gelenek çıkardı. İçel Sanat Kulübü Bülteni sadece şehrin gündemini değil tarihini, arşivini aydınlatan bir dergi olurken bu doğal süreç Mersin’e pek çok yeni yazar kazandırdı. 2000’li yıllar, kurumun iki binasının da ellerinden alınmasıyla daha durağan yıllardı. Ancak Vural, “sanat ve kültür hareketinin her şeye rağmen devam edeceğini, yeni yönetim kurulunun pek çok projesinin olduğunu, yeni sezonda İSK’nin yeniden kentle buluşmaya hazırlandığını” söylüyor.
Şu COVID-19 salgın&izolasyon günlerindeyse benim aklım yazının başında Semihi Vural’dan alıntıladığımız cümlede. Sahi, -artık geriye pek eski Mersin evi kalmadı ama- Mersinlilerle buluşup bir kahve içmek, çok güzel olmaz mıydı?