“Büyüme” ve “Kalkınma”: Söylemin ardındaki gerçek

Mithat Fabian Sözmen

Tuzla Tersaneler Bölgesi’nin en hareketli olduğu 2008 yılında iş cinayetlerinin zirveye çıkması sonrası Deniz Ticaret Odası Başkanı, Armatör Metin Kalkavan “İşlediğin pamuk, çelik değil. Tekstil atölyesi değiliz. İşçinin ölebileceğini bilmesi lazım” demişti. Sermaye sözcüleri ölümün sorumluluğunu patrondan alıp işçiye yıkan açıklamalar yaparken hayatını kaybeden işçileri de “kalkınma şehitleri” ilan ediyordu. Dönemin bakanı Zafer Çağlayan’a göreyse iş cinayetlerinin bu kadar gündeme taşınması “Türk gemi inşa sanayisinin son senelerdeki başarılarını baltalamaya çalışan dış mihrakların işi”ydi.

Büyüyorduk, kalkınıyorduk, arada da bazı “kalkınma şehitleri” veriyorduk: Baretsiz tersane işçileri!

Bu vesileyle büyüme ve kalkınma gibi hem ana akım iktisatta hem kamuoyunda “olumluluğundan şüphe duyulamayacak” muamelesi yapılan kavramlar o dönem bir kez daha tartışmaya açılmıştı. Tüm bunların Adalet ve Kalkınma adlı bir partinin iktidarında yaşanması yeterince ironik değilmiş gibi CHP öncülüğündeki muhalefet de çözümlerini yine bu kavramları kullanarak anlatıyordu. Tıpkı bugün olduğu gibi!

Artık Tuzla tersanelerinde eskisi kadar işçi yok dolayısıyla iş cinayeti haberlerinde Tuzla’nın yoğunluğu azaldı ama madenlerinden tarlalarına (Hani armatör bey “pamuk, çelik” diyordu ya!) Türkiye bir “yaşayabilmek için çalışma” ve “çalışırken ölme” ülkesi olmaya devam ediyor.

Tabii bu küresel bir gündem. Dolayısıyla şu aralar ekonomi-politik çevrelerinin yeni çıkan kitaplarla, röportajlarla, makalelerle bu kavramları bir kez

daha açıklıyor olması şaşırtıcı değil. Kültürhane’nin Ekonomi-Politik programı da bu gündeme kıymetli katkılarda bulunuyor.

Eylül ayında önce büyüme sonra kalkınma başlığıyla yapılan sohbetler, ana akım iktisadın bu kavramları nasıl kullandığını, yaygınlaştırdığını, hegemonik hale getirdiğini tartıştı ve her zaman olduğu gibi söylemin ardındaki gerçeğe dikkat çekmeye çalıştı.

Programdaki vurgulardan biri, Prof. Dr. Mehmet Türkay’ın Yeni Yaşam gazetesindeki röportajına da yapılan atıfla “büyüme” ve “kalkınma”nın sermayenin kavramları olduğuydu. 2. Dünya Savaşı sonrası “Soğuk Savaş” sürecinde sosyalizmin baskısı altında bir yandan kapitalizmin sistematik sorunlarını örtbas etmeye çalışan diğer yandan emekçi sınıflar içerisinde rıza üretmeyi hedefleyen sistem, bu yolla toplumsal meşruiyet yaratırken düzen içi siyasetin de sınırlarını çizmeyi hedefledi.

“Büyüme” ve “kalkınma” bu taktiğin yoldaşlarındandı. Bu kavramlara, sosyal demokratların etkisiyle bazı “sol” çevrelerde öyle bir olumluluk atfedilmeye başlandı ki bir süre sonra kulağa hoş gelen cümlelerin neleri gizlediği unutuldu. Neydi onlar? Büyüme ve kalkınma derken hangi sınıfın büyüdüğü, kimlerin kalkındığı, üretilenlerin nasıl ve nerelerde paylaşıldığı, tüm bunların gelir eşitsizliği üzerinde nasıl bir etkisi olduğu… Ya da o büyülü büyüme ve kalkınma verilerinin nelerin pahasına elde edildiği?

Tuzla’dan Soma’ya, Güney Kore’den Şili’ye bu soruların gerçek yanıtlarını açığa çıkarma çabası hem işçi mücadelesinde, hem akademide, hem gerçeğin sözcülüğünü yapmayı hedefleyen medyada sürüyor.

Kültürhane Menü/Dergi (Tüm Sayılar)

Related

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *