Kıskaç daralırken Bülent Tanör’ü hatırlamak

Onur Aytaç

Bir sene biterken genellikle ufak bir burukluk olur, o seneyle beraber yaşananlar da gidecekmiş gibi bir uğurlama havası eser. Bu hava burukluk yaratmak şöyle dursun kutlama tadında yaşandı bu sene. Malum Covid-19 ve uğurlanan seneyle beraber virüsten kurtulmaya dair umut… Yıllardır her sene sonuna doğru gerçekleşen bir başka şey de anayasa hukukçusu Prof. Dr. Bülent Tanör anmaları. Bu yıl pandemi nedeniyle çevrimiçi yapılan bu toplantı “öğrenci paneli” şeklinde düzenlendi. Hocanın ölümünün 18. yıl dönümünde unutulmayacak olan esas gelişme ise “Bülent Tanör Belgeseli”! Tanör’ün hem özel hayatına hem de mesleki yaşantısına dair bilgiler içeren ve tanıklıklara dayalı söyleşilerden oluşan bu belgeseli, aynı zamanda Hukuk Fakültesi öğrencisi olan yönetmeni Batıkan Erkoç ile konuştuk. SODEV (Sosyal Demokrasi Vakfı) Genç desteğiyle böyle bir projenin hayata geçirilebildiğini belirten Erkoç, süreci tüm samimiyetiyle aktardı. Böylece Aralık’taki “Hukuk Sohbetleri”nde yine senenin sonuna denk gelen ve Dünya İnsan Hakları Haftası olarak kabul edilen 10 Aralık haftası bağlamında insan hakları alanındaki çalışmalarıyla tanınan Prof. Dr. Bülent Tanör’ü konuştuk.

2020’yi yolcu etmeden hemen önce yaşanan bir diğer gelişme de “Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Önlenmesine İlişkin Kanun” oldu. 26 Aralık’ta yasalaşan bu düzenlemeyle beraber kamu makamlarına sivil toplumun sesini kısmaya yönelik pek çok yetki verildi. Mal varlığını dondurmadan faaliyetlerin durdurulmasına kadar pek çok yetki içeren düzenlemede OHAL ile birlikte adını sıkça duyduğumuz kayyum atama da var. Demokrasiyi zamanında sandık da sandık diyerek yalnızca seçimden ibaret gören, öyle bir alana sıkıştırmaya çalışan iktidarın ihtiyaç duydukları arasında bu “araç” bile kalmadı artık. Anayasaya ve uluslararası sözleşmelere aykırı hükümler barındıran bu kanunu Ocak’taki “Hukuk Sohbetleri”nde Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği’nden Avukat Zelal Pelin Doğan ile masaya yatırdık.

Sivil alan daralıyor, sıra başka kişilere ve başka yerlere geliyor. Belediyelerden üniversitelere kadar son yıllarda pek çok kuruma yönelik olarak karşımıza çıkan kayyum atamalarında sıra sivil toplum kuruluşlarına gelmiş gibi gözüküyor. Bülent Tanör’ün de aralarında olduğu 1402’liklerin üniversiteden uzaklaştırılmasından yıllar sonra sıra bir başka anayasa hukukçusu, Tanör’den kendisiyle haberdar olduğum hocam Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu’nun da dahil olduğu Barış için Akademisyenler’e gelmişti. Ne var ki tüm bu devamlılığa rağmen benim de hasbelkader biraz mürekkep yalamamı sağlayan ve esas süreklilik arz eden şey ise “Tanör Etkisi”. 2021’in bu etkinin artarak yayılacağı bir yıl olması ve “Hukuk Sohbetleri”ne katılanların enseyi karartmaması dileğiyle…

Related

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *