Armudun sapı üzümün çöpü bir de elmanın kurdu

Demet Şaman Tarlakazan

Gevrek etli, sulu bir elmayı kütür kütür yemenin tadına doyum olmaz. Hele ki “kurtlu” bir elmaysa yediğimiz; bu lezzetin başka türlü bir anlamı olduğunu da biliriz…

Bilmek, tükettiğimiz gıdanın kaynağını, nasıl yetiştirildiğini bilmek; güvendiğimiz üreticiyle bağlantıda olmaktır aslında. Yerel bir üreticinin tanıdığımız, sentetik girdilerin kullanılmadığı toprağından, mevsiminde hasat edilmiş ürünüdür lezzetin anlamı. 

Biz şehirde yaşayanlar, gıda ihtiyacımızı yüzlerce hatta binlerce km uzaklıktaki başka yörelerden karşılıyoruz. Üstelik de nakliye dayanıklılığı için hangi işlemlerden geçirildiğini bilmediğimiz ürünlerden. Cevabına ulaşmanın pek de mümkün görünmediği; “Nasıl yetiştiriliyor, ne katkılar içeriyor?” gibi sorulara harcayacak vaktimiz yok; dolduruyoruz market sepetlerimizi, kasadan hızla geçip bir an önce işimize bakmak istiyoruz. Gıdalar, şehirleri ağ gibi ören market bantlarında gün boyu sürüklenerek yolculuklarına devam ediyor…Bu, işin kasvetli tarafı. 

Diğer taraftan -kentsel alanda yaşayanlar içinde, yediği gıdanın hikâyesini merak edenlerin sayısı da artışta. Temiz gıdaya, onun üretim sürecine dahil olmak isteyen bu “meraklılar”, küçük ölçekli yerel üreticinin yanı başımızda boğuştuğu sıkıntılarının da farkındalar. Onların bireysel olarak başlayan çabaları, ortak bilinçle bir araya gelerek oluşturdukları gıda toplulukları gibi alternatif modellerle güçleniyor. Gıda toplulukları hareketi giderek büyüyor. Bu da işin umutlu tarafı.

Ne mutlu ki o gıda topluluklarından biri de Mersin’de faaliyette: ÇİTTA. Temiz tarımdan konu açılan bir dost sohbetinde tanıştım ÇİTTA’yla. Bu tanışıklık gıdaya sadece bir tüketici olarak değil daha geniş bir farkındalıkla bakmamı sağladı. Tınısı hoş, anlamı güzel ÇİTTA: İnsan merkezci olmayan insanı, tohumu korumayı, gelecek nesiller için temiz toprağı ve bunları sağlamak için armudun sapı üzümün çöpü demeden çalışmayı, üretmeyi, iş birliğini ifade ediyor.

ÇİTTA gibi tabandan gelişen bu hareketler bize bir bütünün parçası olduğumuzu tekrar hatırlatıyor…Endüstriyel tarımla sağlanan “kolaylık”, çeşitliliğin gitgide yitirildiği tek tipleşmeye, sürdürülebilir olmayan noktaya dayandı. Pandeminin de ilave olduğu şartlar, yerel ve sürdürülebilir tarımın önemine işaret ediyor. 

Ortak sorun için çözüm yollarına ancak kolektif bilinçle, biraradalık inşa ederek ve dayanışarak ulaşabiliriz. Sağlıklı gıdaya erişim hakkı için, yerel/yöresel üreticinin emeğinin karşılığı için; gıda toplulukları gibi inisiyatiflerin bir parçası olabilir, ilgi bilgi ve becerilerimizi paylaşarak çoğalabiliriz. 

ÇİTTA gibi inisiyatiflerin daha ilişkisel bir toplum yolunda attığı “küçük” adımların değeri büyük ve umut verici.

Related

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *