Sevgili Eylem, Yasemin, Selim, Habibe, Aydın, Nil, Kıvanç, Meral, Zafer, Bediz, Bermal, Meltem, Hakan, Melehat, siz, bu kıymeti ölçülemez öyküleri yazdınız, bize de onlara ses vermesi düştü.
Beraberce itiraz ettik şiddete, orantısız güç kullanımına, savaşa, ölümlere, insanların ve kentlerin yok oluşuna… Yaşama hakkını, barışı savunduk. Hepimiz kendi duyarlılıklarımızı da kattık bu ortak sebeplere ve “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildiriyi imzaladık. Kocaman bir tarihin küçücük bir noktasında tanıklığımızın gereğini yaptık…
Sonrası malum, akıl almaz bir hiddetin odağı olduk, hukuksuzluk ve keyfiyet yön verdi yaşamlarımıza. Akademiden, yıllarca süren çabalarımızdan, ideallerimizden, öğrencilerimizden koparıldık. Bir kısmımız yerinden, yurdundan, ailesinden, sevdiklerinden, uzaklaşmak zorunda kaldı. Var olabilmek, akademik çalışma yapabilmek, araştırmalarını sürdürmek için gerekli koşulları yurt dışında sağlayabilenler için zorunlu sürgünlük koşulları başladı.
Akademisyenler için yurt dışı çalışmalar geliştirici, zenginleştirici zamanlardır, ama isteyerek, planlayarak gidiliyorsa… Arkadaşlarımız için hiç de öyle olmadı, araştırma bursu bulabildikleri ülkelere, bursun başladığı zamanda gittiler, yeterince düşünemeden, hazırlanamadan, kalanları hazırlayamadan…
Kolay olmayacağını tahmin ediyorduk, ama olanın tahmin edebildiğimizden çok daha derin ve zor olduğunu öyküleri okudukça anladım. Önceden de bildiğim mücadeleciliklerini, inatlarını, öfkeden güzellik devşirmelerini bir kez daha gördüm cümlelerinde. Okudukça gururlandım, duygulandım ama en çok da özledim…
Sevgili Eylem, Yasemin, Selim, Habibe, Aydın, Nil, Kıvanç, Meral, Zafer, Bediz, Bermal, Meltem, Hakan, Melehat, siz, bu kıymeti ölçülemez öyküleri yazdınız, bize de onlara ses vermesi düştü. Geri döndüğünüzde adlarınızın yazılı olduğu masalarda karşılıklı oturup uzun uzun konuşmayı hayal ediyorum, kah kocaman kahkahalarla, kah buğulanan gözlerimizle. Yazmadığımız öykülerimizi konuşalım içi sevgi ve umut dolu olan, hudut dışı, hudut içi, hudutları aşan, hudut tanımayan öykülerimizi…