Şiddete Uğrayan Mülteci Kadınlar Nerede?

Burçak Görel

Cinsiyete dayalı şiddet, kadınların var olan potansiyellerini gerçekleştirmelerinin önündeki en önemli engellerden biri. Şiddeti içinde “kadın” geçen cümlelerle duymaya alışmışken, Türkiye’ye yaşanan göç dalgasıyla “göç ve şiddet”i bir arada duymaya başladık. Şiddetin öznesi potansiyel olarak tüm mülteciler iken, cinsiyet temelli bir yerden bakıldığında, kadın mültecilerin bu şiddete farklı biçimlerde uğradığı çok açık. Cinsiyet ve göçmen kimliklerinin kesiştiği noktada mülteci kadınların kesişimsel bir şiddetle karşı karşıya kaldığını ve durum karşısında savunmasız kaldıklarını söylemek mümkün. Cinsiyete Dayalı Şiddet Mağduru Göçmenler üzerine yapılan çalışmalar da gösteriyor ki mülteci kadınlar zorla fuhuş, damgalanma, tecavüz, istismar, taciz, fiziksel, ekonomik, cinsel ya da psikolojik şiddet gibi durumlarla karşı karşıya ve ilgili hizmete erişimleri oldukça sınırlı. Şiddete uğrayan mülteci kadınların sayısına, bilgisine, başvurusuna ve verisine sahip değiliz.

Maya Derneği, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü kapsamında, mülteci kadınların uğradığı şiddeti, yaşadığı sorunları ve bunları aşma yollarının konuşulduğu söyleşiye ev sahipliği yaptı. Kolaylaştırıcılığını Canan Yüce’nin üstlendiği söyleşide Mersin Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı Şirin Güner, Mersin Barosu İnsan Hakları Merkezi’nden Ezgi Özkan, Mersin Kadın Derneği Üyesi Zübeyde Akpınar’la mülteci kadınlara yönelik sorunlar ele alındı. 

Zübeyde Akpınar’ın verdiği bilgilere göre Mersin’de yaklaşık 250 bin Suriyeli mültecinin yaşadığı ve bu sayının yarısını kadınların oluşturduğu biliniyor. Şirin Güner ise yaklaşık 125 bin mülteci kadının yaşadığı şehirde Mersin Barosu’na mülteci kadınlar tarafından 2019 yılı için 70 başvuru, 2020 yılında 40 başvuru yapıldığını söyledi. Bu başvurular içerisinde cinsiyete dayalı şiddet beyanı bulunan ve Kadın Hakları Merkezi’ne ulaşan olmamıştı. Mülteci kadınlar yoksulluk ve güvencesizlik, kalabalık ailelerin bakım yükü gibi pek çok sebeple maruz kaldıkları şiddeti dile getirmekten kaçınıyor, dil bariyeri, hukuk sistemine hakim olmama gibi nedenlerle şiddete maruz kaldıklarında haklarını ve başvuracakları mekanizmaları bilmiyordu. Ezgi Özkan ise mülteci kadınların hukuk ve adalete erişimi noktasında STK desteği ve iş birliğinin önemine dikkat çekti. Mülteci hukuku üzerine yapılan yetersiz çalışmalar arttırılmalı, uygulamadaki sorunlar ve sosyal uyumu sağlama çalışmaları geliştirilmeli, dil bariyeri aşılmalıydı.

Mülteci kadınların birden fazla dezavantaja sahip olması onları kesişimsel bir ayrımcılığın ve şiddetin hedefi haline getiriyor. Bu noktada kesişimsel bir kurtuluş olarak feminist hareketin çoğulculuğundan, farklı kesişim noktalarındaki feminizm anlayışlarından yararlanmak farz oluyor. Kadınların açtığı ufuklardan biri olan “kesişimsel feminizm”, kadınların ırk, sınıf, etnisite, din ve cinsel yönelim gibi birbiri üstüne binen kimliklerinin, tahakküm ve ayrımcılığı deneyim şekillerini nasıl etkilediklerini anlamakta ve buna dair mücadele geliştirmekte başvurulacak bir yol haritası olarak on yıllardır karşımızda duruyor. 

Related

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *